Baştan Başa Balkanlar yazı dizisinin tamamı için buraya tıklayın…
Üsküp ve İstanbul’a dönüş – 8.nci Gün
Üsküp(Skopje)
Sabah kahvaltı sonrası valizlerimizi otobüse bırakıp otelden çıkış yapıp turumuza yürüyerek başlıyoruz. Üsküp şehri Vardar Nehri çevresine kurulmuş bir şehir. Nehrin bir yakasında genellikle Müslüman Arnavut ve Türkler yaşıyor ve Osmanlı‘nın inşa ettiği en büyük Türk çarşısı da bu bölgede bulunuyor. Önceden Kapalı Çarşı gibi üzeri kapalı inşa edilmiş ancak yılar içerisinde yıkılıp yeniden yapılması ile üzeri açık kalmış.
Murat Paşa Camii
Türk Çarşısının içerisinde bulunan Murat Paşa Camii ilk ziyaret yerimizdi.
Çarşısının hemen hemen ortalarına denk gelen Murat Paşa Camii’ni görmeden geçmenize imkan yok. Karşısında Çifte Hamam ve bir çok dükkan bulunuyor. Caminin hemen yanında bulunan ve halen faaliyette olan bir kahveye, rehberimizin anlattığına göre, Yugoslavya döneminde sivil polisler gelip müşteri gibi oturur ve halkın konuşmalarını dinler bilgi alırlarmış.
Caminin yanında bir çeşme bulunuyor. Cami’nin avlusunda bir de şadırvan bulunuyor. İçinde eski bir mezarlık ve burada 3 kitabe bulunmaktaymış. Bunların ikisinin 1741 ve 1790 yıllarından kaldığı bilinmekle birlikte, üçüncüsünün tarihi net olarak belli değilmiş.
Caminin girişindeki Arapça kitabede caminin, 1689’da Üsküp’deki büyük yangınlardan sonra, 1802-1803 yıllarında inşa edildiği anlatılıyormuş. Caminin ilk olarak ne zaman ve kimin tarafından inşa edildiğine dair kesin bir bilgi bulunmamakla birlikte, arkeolojik araştırmalar Murat Paşa Camii’nin daha eski bir yapının yerine yapıldığına işaret etmektedir. Yine söylentilere göre eski bir manastırın yıkıntıları üzerine.
Mustafa Paşa Camii
Çarşı içerisinden nehre doğru değil de tepeye doğru yürüyoruz, çarşı dışına çıkarak 10-15 dakikalık yürüyüşümüzün ardından Mustafa Paşa Camii‘ne ulaşıyoruz. Cami, Türk Çarşısı‘nın hemen üstünde, Üsküp Kalesi‘nin ise hemen altında yer alıyor.
Cami 1492 yılında Yavuz Sultan Selim’in veziri olan Mustafa Paşa tarafından yaptırılmıştır. Paşanın adı, cami girişindeki kitâbede bulunur.
Mustafa Paşa, II. Bayezid ve Yavuz Sultan Selim’in veziri olmuştur. Döneminde görevlerinde oldukça faydalı olmuş bir devlet adamıdır.
Cami, kendisine özgün yapısı ve ihtişamını çağdaş döneme kadar korumuştur. Tarihî dönemde camiye herhangi bir ekleme yapılmamış, mevcut yapısı aynen korunmuştur.
Üsküp Kalesi
Mustafa Paşa Caminin üzerinde yine tepeye doğru 5-10 dakika yürüyerek artık en üst noktada bulunan kaleye ulaşıyoruz. Kale, şehre yukarıdan çok güzel bir panoramik bakış sağlıyor
Kalenin ilk olarak MS 6. yüzyılda inşa edildiği düşünülmektedir. Bu düşünceye göre kale, Roma döneminde yapılmış ve 518 yılındaki bir depremle yıkılmıştır.
Yıkılma sonrasında imparator I. Justinianus zamanında yeniden yapılmıştır. 10. ve 11. yüzyılda Justinianus’un Doğu Roma kalesi, Peter Delyan yönetimindeki Bulgar İmparatorluğu ile Doğu Roma İmparatorluğu savaşlarında büyük zararlar görmüştür.
1660 yılında, Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkan topraklarına seyahat gerçekleştiren ünlü Türk gezgin Evliya Çelebi, Seyahatname’sinde kalenin o dönemki görünümünden söz etmiştir.
Son olarak, Osmanlı İmparatorluğu dönemi sonrasında 1963 yılında Üsküp’te yaşanan depremde kale hasar görmüştür. Bu hasar günümüze kadar düzeltilmemiştir
Üsküp Kalesi ve Mustafa Paşa Camii‘nden sonra tekrar aşağı doğru çarşıya dönüyoruz, çarşıdan nehre doğru yürüyüşümüze devam ederek kısa bir yürüyüş sonrası Vardar Nehrine ulaşıyoruz.
Bu noktaya açılan meydan üzerinde çok sayıda devasa heykel ve nehrin üzerinde de Osmanlı eseri olan tarihi taş köprü bulunuyor. 2014 senesinde başlattıkları ve bedeli 640 milyon euro olduğu söylenen proje kapsamında yüzlerce heykel dikilmiş ve tamamı Eski Yunan mimarisi benzeri devasa devlet binaları inşa edilmiş ve bir kısmı da halen inşaat halinde.
Köprünün Türk Çarşısı tarafında dev boyutlarda Büyük İskender‘in babasının heykeli, onun altında ise biraz daha küçük boyutlarda, Büyük İskender’in anne ve babası ile otururken ve küçük iken tasfir edilmiş heykelleri bulunuyor.
Hemen köprünün girişine doğru, Kril Alfabesi‘ni bulan rahip ve onu basitleştirerek geliştiren rahiplerin heykelleri bulunuyor. Solda ise devasa Kuzey Makedonya Arkeoloji Müzesi yer alıyor.
Taş Köprü‘nün karşısında ise büyük bir meydan ve meydanın tam ortasında devasa Büyük İskender heyleli ve heykelin altında da çepe çevre İskender‘in aslanları yer alıyor. Büyük İskender, hayatı boyunca kullandığı ve her yere onunla gittiği atı üzerinde şaha kalkmış biçimde tasfir edilmiş. Meydandan sola doğru döndüğünüzde ise biraz ileride, yine 2014 projesi kapsamında yapılan, Paristeki Arc de Trump benzeri, Makedonya Kapısı, Door Of Macedonia ya da Porta Macedonia olarak adlandırılan Tagı görebiliyorsunuz.
Köprünün Türk Çarşısı tarafında Aziz Demetrius Ortodoks Kilisesi bulunuyor. Kendisi de Üsküplü olan rehberimizin söylediğine göre Türk Çarşısına 50-100 metre kala bir kaldırım aynı bir çizgi gibi yapıları ayırmış ve bu çizginin ötesine, 640 milyon euroluk proje içerisinde 1 euro dahil ayrılmamış. Zaten baktığınız zaman da her iki bölge arasındaki yapısal farklılıklar göze çarpıyor.
Nehrin üzerine 3 adet büyük gemi şeklinde otel inşa ederek özel sektöre kiraya verilmiş ve isteyen herkes buradan oda alarak Vardar Nehri üzerinde geceleyebiliyor. Oda fiyatları gecelik 180 euro civarında. Nehrin yine Türk Çarşısı tarafında, Arkeoloji müzesi‘nin yanında sırası ile Kuzey Makedonya Adalet Bakanlığı ve Dış İşleri Bakanlığı‘nın devasa binaları bulunuyor. 2014 projesi kapsamında inşa edilmiş bu binalardan Dış İşleri Bakanlığına ait olanının terasında yine onlarca heykel bulunuyor ve bu heykellerden bir tanesi de, rehberimizin belirttiğine göre Atatürk’e aitmiş.
Öğle yemeği için rehberimizin tavsiyesi üzerine ana meydana çok yakın Destan Köftecisi‘ne uğradık. Destan Köftecisinin bir şubesi de Türk Çarşısı içerisinde mevcut, porsiyonlar oldukça büyük, bir tabakta 10 köfte ve son derece lezzetli, 2 kişiye yetiyor. 2 kişi için 1 porsiyon köfte 1 salata ve 2 meşrubat için 600 Makedon Dinarı ödedik. (Yaklaşık 10 euro)
Ve İstanbul’a dönüş.
Saat 14:00 da şehirden bizi son kez alan otobüsümüz ile Üsküp Büyük İskender Havaalanı‘na gittik.
Bizi Belgrad Nikola Tesla Havaalanı‘ndan alarak, 8 gün boyunca misafir eden, konuşan, anlatan, yönlendiren ve yaklaşık 1600 km boyunca bizimle yol yaparak 4 ülke sınırı geçiren rehberimizden ve güvenli bir şekilde otobüsü kullanan şoförümüzden ayrılma vakti gelmişti. Kendilerine tekrardan teşekkürlerimizi sunuyoruz.
Yazı dizisinin en başında de söylediğim gibi, saat farkından dolayı hayattan aldığımız 2 saati İstanbul yolunda iade etme zamanı gelmişti. Saat 16:35’de hareket eden uçağımız yakşalık 1,5 saat sonra, ama saat farkından dolayı geri verdiğimiz 2 saati de eklersek, akşam 20:00 civarında İstanbul Sabiha Gökçen Havaalanı’na bizi ulaştırdı.