Baştan Başa Balkanlar yazı dizisinin tamamı için buraya tıklayın

Ohrid – 6.ncı Gün


Ohrid

Önceki gece, rehberimizin biz sürpriz olarak düzenlediği alternatif yıl başı gecesi eğlencesi yapmıştık. [Detay] Bu müthiş eğlencenin sabahında, sabah kahvaltısının ardından Otobüs ile şehre indik.

Şehir merkezinde, meydanda bulunan Aziz Kliment anıtının bulunduğu parkın içinde rehberimiz bu günkü programı kısaca anlattı. Programa göre, önce rehberimiz ile kısa bir tur yapacağız, daha sonra yerel rehber ile kale içini gezeceğiz, sonra öğlen yemeği için serbest zaman, yemek sonrası 1 saatlik tekne turu ve akşam üzeri de Aziz Namum milli parkı ve Manastırı.

Meydanda Toplanıyoruz

Otobüsten indikten sonra Ohrid şehir merkezi sayılan meydanda toplanıyoruz, göl kıyısında liman ve tekneler bulunuyor. Hemen karşısında ise güzel bir park ve içinde de Kril Alfabesi‘nin Balkanlar’da yayılmasına büyük katkıları olan ve Makedonlar için büyük önemi bulan Aziz Kliment anıtı. Bu heykel önünde turumuz başlamış oluyor.

Aziz Kliment Anıtı

Ohrid Gölü

Ohrid gölü, üçte ikilik kısmı Kuzey Makedonya geri kalan kısmı ise Arnavutluk sınırları içerisinde bulunan ve rehberimizin bildirdiğine göre derinliği 300 metreye yaklaşan bir göl. Ohrid şehrinden başka, kıyısına kurulmuş iki şehir daha bulunuyormuş, bunlardan biri yine Kuzey Makedonya’da olan Struga, diğeri ise Arnavutluk içerisinde olan Pogradaş. Göl 1979 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilmiş. Göl içerisinde 200‘e yakın türde canlı yaşıyormuş ve çoğu bu göle özgüymüş. Tarihte, göl çevresine her gün için bir kilise yapalım demişler ve irili ufaklı tam 365 adet kilise inşa etmişler. Bu kiliselerden yaklaşık 65 tanesi bu gün halen ayaktaymış.

Ayasofya Kilsesi

Yerel rehber ile tura devam etmeden önce, kendi rehberimiz ile Kalenin hemen kenarında bulunan Ayasofya Kilisesi’ni ziyaret ediyoruz. Kilisenin içine görmek isterseniz ücretli. 3 euro ödüyorsunuz ama görülmeye değer.

Bulgar İmparatorluğunun Hristiyanlığa geçişiyle birlikte 1.Boris tarafından 9 ila 11. yüzyıllar arasında inşa ettirildiği ileri sürülüyormuş. Osmanlı döneminde bir süre cami olarak da kullanılmış.

Kale içine giriyoruz

Kale, yüksekçe bir tepenin eteklerine çevrilmiş surlar ve bu surların içerisinde bulunan evler, çeşitli binalar, kiliseler ve bir de antik tiyatrodan oluşuyor. Yani burada da şehir, kalenin içerisine inşa edilmiş. Aşağı Kapı denen kapıdan kaleye girdik ve yukarıya doğru yürümeye başladık. İlk durağımız Antik Tiyatro.

Antik Tiyatro

Yerel rehber antik tiyatro hakkında bilgi veriyor. Şimdilerde Ohrid Yaz Festivali olmak üzere dünyanın pek çok yerinden sanatçıların katıldığı konserlere ve kültürel etkinliklere ev sahipliği yapan tiyatro, biraz da dokusuna uygun olmayan şekilde, demir profiller ile üzeri örtülerek sahne oluşturulmuş. Her ne kadar tarihi dokusu ile uyumlu olmasa da ev sahipliği yaptığı etkinliklerin önemi, sahnenin dayanıklı ve sağlam olması açısından kabul edilebilir düzeyde olduğu söylenebilir.

Yerel rehberimizden küçük bir espri; Kapitalizmin ilk belirtileri, eski zamanda, dönemin zenginleri, Antik Tiyatro’da etkinlik olacağı zaman, yoksul insanlara para vererek, sen önceden git otur yerimi ısıt derlermiş. Emeğin para ile alınması sanıyoruz ilk olarak bu dönemlerde başladı diyor ve gülüyoruz.

Helenistik döneme ait Ohri Antik Tiyatrosu, Kuzey Makedonya’nın Ohri kentinde yer almaktadır. MÖ 200 yılında inşa edilmiş ve Scupi, Stobi ve Heraklea Lynkestis’teki diğer üç tiyatro Roma döneminden olduğu için ülkedeki tek Helenistik tip tiyatrodur.

Antik tiyatrodan sonra tepeye doğru yürümeye devam ediyoruz. Yukarı Kapı adı verilen ve kaleye yukarıdan girmeye olanak veren kapıya ulaşıyoruz. Upper Gate ya da Gorna Porta Bu kapının yakınında ise şehri yukarıdan gören Holy Mary Perybleptos kilisesi bulunuyor.

Yukarı Kapı, Upper Gate ya da Gorna Porta

Holy Mary Perybleptos Kilisesi

Kale içinde, şehri yukarıdan gören bu kilise oldukça büyük bir alana yayılmış kilise bahçesinde gezinebiliyorsunuz ancak kilisenin içine girmek isterseniz 3 euro‘luk bir ücrete tabi. Kilise tipik ortodoks mimarisi ve çok güzel ikonlara sahip mutlaka gezmenizi tavsiye ederim.

Kiliseden ayrıldıktan sonra aşağı doğru, tekrar kalenin Aşağı Kapı denen yerine hareket ettik, bu yol üzerinde yine küçük birkaç kilise vardı, hatta birisi o kadar küçüktü ki, sıradan bir ev görünümündeydi.

Kağıt Müzesi

Kapıya varmadan hemen önce ise yolumuza bir kağıt müzesi çıktı. Bu müze aslında atölye tarzında küçük bir dükkandan ibaret ama içeriye girdiğinizde size canlı olarak kağıt yapım aşamalarını gösteriyorlar. Dilerseniz el ile yapılmış bu kağıtlara basılmış onlarca resimden beğendiğinizi satın alabiliyorsunuz. Fiyatlar, boyutuna göre 5, 10, 15, 25 euro şeklinde değişiyor.

Aşağı Kapı

Aşağı Kapı‘ya ulaşıyoruz. Bu kapının orijinal kot seviyesi oldukça düşük ve korunmuş, üzerine ızgara konmuş ve aşağı bakıp görebiliyorsunuz. Zaman içerisinde zemin, yapılan yollar ile ve döşenen taşlar ile yükselmiş, eski yol oldukça aşağıda, düşük seviyede kalmış. Burada küçük bir kısımda dikdörtgen şeklinde kazarak eski zemine ulaşıp üzerine ızgara koymuşlar ve yukarıdan görülebiliyor. Çok eski zamanlarda, hastalıklar ve salgınlar dönemi, kapıya gelen yabancılar, önce sağlık kontrolü için az önce gezdiğimiz Holy Mary Perybleptos kilisesine gönderilir, burada belirli bir süre misafir edilir ve herhangi bir hastalıkları çıkmaz ise şehre girmelerine izin verilirmiş, hastalık belirtisi gösterenlerin ise şehre girmelerine izin verilmez ve aynı kapıdan şehrin dışına çıkartılırmış.

Ohrid İncisi

Yürümeye devam ediyoruz ve  meşhur Ohrid İncileri‘nin satıldığı bir dükkanın önüne geliyoruz.

Ohrid incileri tamamen insan yapımı. Geçmiş bir tarihte Eski Birleşik Krallık Kraliçesi II. Elizabeth‘e bir inci küpe hediye etmişler. Kraliçe‘ye hediye edilen bu küpe sayesinde Ohrid İncisi tüm dünyada tanınmış.

Rehber özellikle Türklerin işlettiği ve Türklere %10 gibi bir indirim yapılan mağazayı seçiyor. Bu mağazada size demleme çay ikram ediyorlar. Demleme çaya seyahat sırasında elbette çok özlem duyuyorsunuz. Size şu an garip gelebilir ama 3-5 günden sonra gerçekten insan arıyor. Yılların alışkanlığı var sonuçta.

Çayınızı yudumlarken rehber size inci yapımını anlatıyor. Bu anlatımı sizin için videoya aldım. Daha sonra alışveriş için sizi serbest bırakıyor, yerel rehber turu burada bitmiş oluyor. İnci fiyatlarına gelince; Fiyatlar 5 euro’dan başlayıp çok yukarılara doğru gidebiliyor. Örnek verecek olursam, yaklaşık 1 cm çapında inciye sahip metal kısımları çelikten olan küpeler 10 euro, aynı küpe eğer metal aksamları gümüşten olursa 25 euro, küçük tanelere sahip bir inci tesbih ise 20 euro idi.

Serbest zamanımızda şehirde çarşı, market ve cafe gibi mekanları gezdik, bir de öğlen yemeğimizi yedik. Hemen meydanda büyükçe bir market bulunuyor, içki ve et gibi ürünleri burada uygun fiyatlara bulabiliyorsunuz.

Yemek seçenekleri için, dileyen, gölde yetişen özel bir alabalık yiyebilir, dileyen de köfte benzeri ürünler yapan restoranlara gidebilir. Alabalık çok öneriliyor, hatta yolda grup halinde yürürken, yaşlıca bir adam yolumuza çıkarak, Türkiye’den mi geldiğimizi sordu ve evet cevabını alınca bize, biraz da zayıf olan Türkçesi ile bir şeyler anlatmaya başladı. Anlattıkları içerisinde ise Ohrid gölüne has alabalıktan mutlaka yememiz gerektiğini söyledi.

Balık yapan göl kıyısında bir iki restoran var, 1 balık 4 kişiye yetiyor, salata ve içkiler dahil 4 kişi için 50 euro civarı bir hesap geliyor. Turda tanışmış olduğumuz dostlarımızla güzel bir öğlen yemeği yemiş olduk. Yolunuz düşerse mutlaka siz de deneyin.

Ohrid Gölü’nde Tekne Turu

Öğlen yemeği sonrası tekrar iskelede buluştuk, bizi bekleyen tekne ile gölde 1 saat süren güzel bir tur yaptık.

Masmavi ve tertemiz gölün üzerinde, iskeleden bindiğimiz teknemiz ile harekete başladık. Kıyı boyunca şehri gölden izleyerek gezimizi sürdürdük.

Daha sonra tekne dönüş rotasına girdi. Dönüş, şehir merkezindeki liman yerine, otelimize yakın, şehrin dışında bir iskeleye oldu. Bizi otobüsümüz burada bekliyordu. Otobüslere binerek günün son etkinliği olan Aziz Naum Milli Parkı ve Manastırı turuna doğru yola çıktık.

Aziz Naum Manastırı

Ohrid gölünün kıyısından güneye doğru ilerlemeye başlıyoruz. Zaten tekne bizi şehrin güneyinde 5 km mesafede olan otelimizin yakınına bırakmıştı. Yaklaşık bir 25 km daha giderek tekrardan ama bu sefer gölün doğu kıyısından Arnavutluk sınırına ulaşıyoruz. Milli Park ve Manastır hemen Arnavutluk sınırının bir kaç yüz metre mesafesinde. Elbette Kuzey Makedonya’da. Yol 25 dakika ve 40 dakika sürüyor çünkü, gezimiz sırasındaki yolların çoğunluğu gibi bu yol da gidiş-geliş, dar ve virajlı. Hal böyle olsa da gittiğinize değecek bir ortam sizi bekliyor olacak.

Manastırın yanı sıra, burası aynı zamanda Ohrid Gölünü besleyen kaynağın da doğuş noktası. Gölün hemen yanında çok daha küçük ve yüzeyi neredeyse çarşaf gibi durgun başka bir göl bulunuyor. Bu gölün dibinden ise su kaynıyor. Dikkatli baktığınızda göl yüzeyindeki kabarcıkları görebiliyorsunuz. Bu ufacık kabarcıklar tüm göl zemininde olunca birikiyor ve yüz metre ilerideki bir açıklıktan güçlü bir şekilde Ohrid Gölüne akarak gölü besliyor. UNESCO Dünya Mirası listesinde olan bu yeri, buralara kadar gelmişken mutlaka görün derim.

Kaynak gölü üzerinde kişi başı 5 euro ödeyerek küçük teknelerle tur yapabiliyorsunuz. En az 4 kişi olmanızı istiyorlar.

Kaynaktan yukarı doğru 5-10 dakikalık bir yürüyüşle Aziz Naum Manastırına ulaşabiliyorsunuz. Girişte her hangi bir ücret ödenmiyor.

Manastır bir ortodoks manastırıdır.

Manastır Aziz Namum tarafından 893-900 de inşa edildi. Ohrid’li Naum’un ilk öğrencilerinden olan genç Kiril ve Metodi kardeşlerdir. Öğretmenlik kariyerini bitirdikten sonra 900’de Naum Ohridski bu manastırda emekli oldu. 23 Aralık 910’da ölümünden sonra, aslen “Kutsal Başmelekler” olarak adlandırılan manastır kilisesi adını almaya başladı. Ayrıca Ohri St. Naum kalıntılarını barındırır.
Manastır tipik Bizans mimarisine sahiptir. Tüm simgeler ve duvar resimlerinin (ikonalar) üzerindeki yazılar Yunancadır.

Manastır ziyareti sonrası tekrar aşağı yürüyerek kaynak gölüne ulaştık. Burada yarım saatlik bir mola verdik, gölün kıyısında çok güzel bir cafe bulunuyordu. Çay, kahve, sahlep ve benzeri içecekler mevcut, yemek de yiyebilirsiniz, tatlı çeşitleri de mevcut. Biz de bu cafede biraz zaman geçirdikten sonra akşam yemeği ve günü tamamlamak için otelimize döndük. Yorucu ama en renkli günlerden birisiydi.

Baştan Başa Balkanlar Yazı Dizisi

Gökhan Yılmaz

Gökhan Yılmaz

Tüm gönderileri gör